KÜRENİN TARİHİ
Küre'nin tarihi ilk çağın derinliklerine kadar uzanmaktadır.ilçedeki bakır madeni sebebi ile bölgede hüküm süren medeniyetlerin, kavimlerin ve imparatorlukların sürekli ilgisini çekmiştir ilçenin tarihi madenin tarihi ile paralellik arzetmektedir.Bulunan kayıtlar ve bulgular paflagonyalılar döneminden bu yana bölgede yerleşim olduğunu göstermektedir.Karadonu köyü sınırları içindeki Doğanlar kalesi milattan önce 1100 -1700 yıllarında hüküm süren Paflagonyalılar dönemine aittir.
Küre en canlı ve mamur devrini tarihte l300 ile 1500 yılları arasında yaşamıştır. Bu devirlerde ilçedeki bakir madeninin faal bir şekilde işletildiği, bu arada ilçeye kültür yönünden bir çok eser yaptırıldığı bu gün o devirlere ait gerek ayakta kalabilen gerekse yıkıntıları bulunan tarihi eserlerden anlaşılmaktadır. Bunların başında Camiler,Medreseler ve Hamamlar gelmektedir.
İlçemiz Karadonu Köyü hudutları içerisinde bulunan Doğanlar Kalesi'nin Paflagonyalilar tarafından M.Ö. 1100-1700 yılları arasında yapıldığı sanılmaktadır.
İlçemizin en önemli tarihi eseri bu gün hala ayakta ve ibadete açık durumda bulunan1455 yılında yaptırıldığı sanılan ( Molla) Şemsettin camisidir ki Akşemsettin camisi diye de anılmaktadır. Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılan bu eserin yanında bir medrese ve bu medreseye ait bölgede bir çok vakıf eserinin bulunduğu bilinmektedir.
İlçede bulunan eski maden galerileri ve aletler Bizans döneminde de madenlerin işletildiğini göstermektedir.Bizans döneminden kalan bölgedeki en önemli eser Ağlı Kalesidir.
1292 tarihinde bölgenin Candaroğulları beyliğinin egemenliğine geçmesi ile Küre tarihteki en hareketli dönemine başlamıştır.Bu hareket ve canlılık Fatih dönemi sonuna kadar devam etmiştir.Beylikler döneminde ilçe pek çok eserle süslenmiştir.Bu gün hala ayakta kalan Hoca şemseddin camii İsmail bey hamamı Müderris hamamı ve yanmış ve yıkılmış birçok tarihi eserlerden, mezarlıklardan,birkaç milyon tonu bulan bakır atığı maden curuflarından, o devirlerde halkın uğraştığı sanatlardan ve yapılan kazılarda bulunan künk su borularından erişilen uygarlık düzeyi anlaşılmaktadır.O devirlerde üretilen bakır bölgenin hakimiyeti beyliklere ait olmasına rağmen Osmanlıya ait idi Fatih Sultan Mehmet in İstanbul un fethinde kullandığı topların bakırı Küre den gitmiştir.Bu gün İstanbul un değişik yerlerinde sergilenen topların birkısmında Küre-i Nühas adı okunmaktadır.Küre-i Nühas Osmanlıca Bakır ocağı anlamına gelmektedir (Küre=ocak Nühas=bakır) İlçenin bugünkü imside buradan gelmektedir.Tapu Kadastro kayıtlarında yapılan araştırmada bir dönem ilçenin isminin Küre-i Mamure olarak geçtiği görülmektedir.
1840 tanzimat fermanından sonra kurulan nüfus teşkilatı kayıtlarına göre Küre 16 mahalleden oluşmaktadır.Fakat zamanla teknolojinin geri kalması maden üretimini yavaşlatmış 1898 ve 1913 yıllarında çıkan iki büyük yangın ilçenin büyük kısmının ve birçok tarihi eserin yok olmasına sebep olmuştur.1800 lü yıllarda Kastamonu ya bağlı bir Kadılık iken 1868 yılında tam teşekküllü bir nahiye olarak İnebolu ya bağlanmıştır.
Kurtuluş savaşının kazanılmasından sonra ulu önder Atatürk Kastamonu’yu ziyaret ederek Şapka inkilabını gerçekleştirmiş ve 25 Ağustos 1925 günü Küre’yi de ziyaret etmiştir.Bu ziyaret esnasında kendisinden halen nahiye olan Küre’nin ilçe olması talebinde bulunan Küre lilere konuyu inceleyeceği sözünü vermiş ve İlçemiz 1926 yılına kadar İnebolu İlçesine bağlı nahiye iken, 26 Haziran 1926 gün ve 404 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 872 nolu "Teşkilatı Mülkiye Kanunu" ile İlçe olmuştur. (Araştırma: Said YILDIRIM- Yazı İşleri Müdürü)
26 Haziran 1926 Günlü Resmi Gazete.için tıklayınız.
Ancak yangınlar sebebi ile bütün kayıtlar yandığı için belediyenin kesin kuruluş tarihine ulaşılamamıştır 1800 lerin sonlarında belediye teşkilatı olduğu bilinmektedir.
Kurtuluş savaşında Kürelilerde hiçbir fedakarlıktan kaçınmamış İnebolu dan cephane taşınmasından cephede savaşmaya kadar mücadele etmişlerdir.Çarşıda kurulan kazanlarla İnebolu dan cephane taşıyan insanlara yemek dağıtımı yapılmış dinlenmeleri için Küreliler tarafından her türlü imkan sağlanmıştır.
CUMHURİYET DÖNEMİ
Yangınlar ve 1800 lerin sonunda madenin kapatılması ile kan kaybeden ve bir köy görünümüne bürünen Küre Cumhuriyetin ilanı ve akabinde ilçe olması ile birlikte yeniden toparlanmaya başlamıştır.İlçenin sahip olduğu zenginliklerin işletilmesi ile ilgili çalışmalar başlatılmış ve ilçenin %65 ini kaplayan ormanların ekonomiye katkılarını artırmak için 1/10/1943 yılında orman işletme müdürlüğü kurulmuş, 1939 yılında başlayan maden arama işleri de 1945 yılında tamamlanmış ve 1955 yılından itibaren maden işletmeye açılmıştır.O tarihden günümüze ilçe ekonomisi madencilik ve ormancılık üzerine kurulmuş ancak son yıllarda ilçe göç vermeye başlamıştır. Ekonominin tekrar canlanması için çalışmalar yapılması ve doğal güzelliklerden ekonomik olarak faydalanmak için turizme yönelik projeler üzerinde çalışılmaktadır.
________________________________________
KÜRENİN COĞRAFİ YAPISI
Küre Türkiye'nin batı Karadeniz bölgesinde Kastamonu sınırları içerisinde İsfendiyar dağları üzerinde İç Anadolu‘yu Karadeniz kıyı şeridine bağlayan yol güzergahında, 41 derece 42 dakika kuzey enlem 33 derece 42 dakika doğu boylam daireleri arasındadır. İlçe mülki arazisi dağlık ve sarp bir yapıya sahiptir. İlçe merkezi Kastamonu‘ya 60 km, İnebolu‘ya 30 km, Ankara'ya 300 km, İstanbul'a 465 km karayolu ile bağlıdır. Deniz seviyesinden 960 metre yüksekliktedir.
İlçenin en önemli akarsuyu zemberekler çayı ve Uzunöz derelerinin birleşerek meydana getirdikleri küre iki çayıdır. İlçenin %65'i ormanlarla kaplıdır.
İlçe dağlarında genelde Köknar, Kayın, Meşe, Çam, Gürgen, Karaağaç, Kızılağaç, Kavak ormanları bulunmaktadır. Bunların yanında ormanlarda Döngel, Fındık, Kızılcık, Yabani Üvez, Sütleğen gibi ağaçlar ile Orman Gülü, Böğürtlen, Sarmaşık, Eğreltiotu gibi odunsu ve otsu bitkiler ormanları kaplar. Ayrıca tarımla uğraşılan yerlerde Elma, Armut, Kiraz, Vişne ve Ceviz gibi meyvelerde yetişmektedir.
Bölge genel olarak Tipik Karadeniz iklimine sahiptir. Fakat özellikle bahar aylarında meydana gelen sis hadiseleriyle de Karadeniz Bölgesi tipik ikliminden biraz farklılıklar göstermektedir. Nispi nem seviyesi her mevsim yüksek olan ılıman bir iklime sahiptir. Fazla sıcak olmamakla beraber güneşli ve sıcak günleri sayılıdır. Yaz aylarında serin ve tipik bir yayla havası hüküm sürer. Buna karşılık kışlar ise yine çok soğuk olmaz ancak uzun ve yağışlı geçer zaman zaman 2 metrenin üzerinde kar yağışı görülür. İlçede yaklaşık 8 ay kış mevsimi hüküm sürmektedir. Küre’nin uzun yıllar (1960-2005) değerlerine bakıldığında; sıcaklık ortalaması: 13,1 derecedir. Ekstrem Sıcaklık Değerlerine bakıldığında; en yüksek sıcaklık 1977 Yılı Ağustos ayında 35,8 derece, en düşük sıcaklık ise 1985 yılı Şubat ayında -9.2 derece olmuştur. Küre yıllık ortalama 1000mm. civarında yağış almaktadır. Genelde İlçe Merkezine yağmur yağışı düşmesine rağmen biraz yukarılara doğru çıkıldıkça kar yağışı oranı artarak devam etmektedir. İlçeye kar düşse de genelde erimesi birkaç günü geçmemektedir. İlçeye en çok kar yağışı 1985 yılında 146 cm. yağmıştır. Bir sene içerisinde yağışlı gün sayısı 140 gündür. En çok yağış Aralık-Mart ayları arasında olmaktadır. Yağışlar genelde normal ve sağanak şeklinde yağışlardır. İlçemizde yılda ortalama 21 gün sis, 3 gün kırağı görülmekte, sıcaklığın (-) ye düştüğü gün sayısı ile 19 gün olarak tespit edilmiştir. Hâkim rüzgâr yönü SSW (Güney-Güney Batı) yönüdür.
Konaklama ve Turizm
- 30 Aralık 2016 Cuma+-Yazdır
OTEL KONAKLAMA YERİ ve LOKANTALAR TELEFON NO
Özçelik Otel 751 20 57
Kardeşler Pide ve Kebap Salonu 751 27 27
Bolkepçe Lokantası 751 28 78
Cafe Konak 751 32 00
Çandıaltı Kafeterya
Aile çay bahçes&cafe restoran
HÜKÜMET KONAĞI ARKASI-KÜRE
https://www.facebook.com/%C3%87and%C4%B1alt%C4%B1-Cafe-260908161298870/
Ecevit Hanı Otel ve Restaurant
Kastamonu-Küre Karayolu 52. Km'sinde Küre'ye 8 Km mesafede
Tarihi bir konaktır. 756 10 77
Emin Abinin Yeri Ersizlerdere/ KÜRE 751 33 43
Gökgözler Köy Usulü Etli Ekmek 751 33 51
Etli Ekmek ve Pide Salonu 751 26 55
0537 465 53 18
Koko-Tat 0 535 401 84 84
İLÇEDE GEZİLECEK TARİHİ VE TURİSTİK YERLER
KÜRE MERKEZ AKŞEMSETTİN CAMİİ (1455)
Akşemsettin Camii Küre İlçe Merkezinde Camiikebir Mahallesindedir. Son cemaat yeri dahil 600 m2 dir. Kapasitesi 900 kişidir. İbadete açılış tarihi 1455’tir. Caminin yaptıranı ile ilgili olarak iki rivayet vardır.
Rivayete göre Fatih Sultan Mehmet padişah olunca İstanbul’u fetih gayesiyle top dökümünde lüzumlu bakır temini için hocası Akşemsettin’i Fatih Sultan Mehmet’in dayısı Kastamonu’da kurulu İsfendiyaroğlu Beyliğinin Beyi İsmail Bey’e elçi olarak göndermiştir. İsmail Beyle birlikte Küre’ye gelen Akşemsettin, bu ziyaret anısına bir cami yaptırmak istediğini İsmail Beye söyler. İsmail Bey, camiyi beraber yaptırmayı teklif eder ancak Akşemsettin Hoca “Müsaadeniz olursa yalnız yaptırmayı arzu ettim” der. Bunun üzerine İsmail Bey de “Öyleyse hocam ben de öyle bir eser yaptırayım ki benim yaptırdığıma girilmeden senin yaptırdığına girilmesin” der ve Küre’deki İsmail Bey Hamamını yaptırır. İkinci rivayet ise Müderris Cenderecizade Hoca Şemsettin tarafından yaptırıldığıdır.
Akşemsettin Camii üç ana kubbeden ve üç küçük kubbeden oluşan ters T şeklinde bir yapıdır. Caminin sağ köşesinde tek minare vardır. Ana kapı orijinal ve çift kanatlıdır, ahşap oyma tekniği, sedef kakma, kufi ve sülüs hat yazılarıyla bezenmiştir. Kapının sol kanadı üstündeki panoda “Gâlennebiyyü sallallâhü aleyhi ve sellem: Salâhül insan fi hıfzillisân, Mealen: Dilini tutan insan kurtuluşa erer” hadis-i şerifi vardır. Her iki kapının üst pervazlarında kufi hat sedef kakma olarak, “Lâ ilâhe illallâh Muhammedün rasulüllâh” yazısı vardır. Her iki kapının üst göbeklerinde kufi hat sedef kakma olarak işlenmiş İsra suresinin, “Gul küllün yağmelü alâ şâkiletihi” Mealen: De ki herkes yapısına uygun işler görür” ayeti bulunmaktadır. Kapının sağ kanadının üst pervazında, “Bismillâhirrahmânirrahim” yazısı vardır.
Selçuklu devri süslemeleriyle orijinal olarak günümüze kadar ulaşan kapılar ve minber maun ağacından yapılmış birer sanat eseridir.
Minber giriş kapısının sağ kanadında, “Bismillâhirrahmânirrahim”, sol kanadında ise “Vemâ tevfigi illâ billâh”, Mealen: Başarı Allah’tandır, ayeti bulunmaktadır. Minberin sağ yüzünde herhangi bir işleme yoktur fakat sadece en arka kısmında simetrik olarak işlenen “Tevekkeltü Alallâh” yazısı bulunmaktadır. Mihrabın sol tarafındaki duvarda Kabe tasvirli çiniler vardır.
Akşemsettin Camiinin en alt tabanına uzunlamasına üç sıra olarak horasan tuğladan galeriler yapılmış, ön taraftan dışarıya delikler açılmış ve bu suretle caminin kışın sıcak yazın da serin kalması amaçlanmıştır. Galerinin üstü toprakla örtülmüş
, toprak üzerine de tuğla döşenmiştir. Tuğla üzerine de ahşap döşeme kaplanmıştır.
Caminin cephesi pür denilen, akarsuların kireci olan bir kalkerle örülmüş, duvar kısmı da yığma taştan yapılmıştır. Caminin etrafı duvarlarla örülüdür ve cami avlusuna batı yönünden taç kapı ile girilmektedir. Bahçenin bir kısmı kıble yönünde bir kısmı da kıblenin ters istikametindedir. Her iki bahçede de mezarlar vardır.
________________________________________
FIRINCIK TÜRBESİ
Türbenin hangi tarihte yapıldığı hakkında kesin bilgi yoktur. Türbe için halk arasında rivayetle anlatılır. Rivayet şöyledir: O yıllarda türbenin bulunduğu yer ev ve bitişiğinde fırın vardır. Evin kadını bir gün Tabaklar semtindeki Hacı Gani Hamamına gider.
Hamamdan çıkıp evine dönerken karşısına bir genç çıkar ve der ki: Allah aşkına yüzünü aç bir göreyim. Kadın Allah aşkı verildiği için sırf Allah için Yüzünü açar,yüzünü gösterir. Eve gelince kadın olayı kocasına anlatır,ancak bu olaya kocası çok kızmıştır.
Adam hemen evin bitişiğindeki fırını iyice yakar,tam tavına gelince karısını çağırır ve Allah Aşkına fırına gir der. Kadın hiç tereddüt etmeden fırına girerde ancak o anda umulmadık bir mucize ile fırının içi Cennetten bir köşe ve yemyeşil çimenlik olur.
Kadın orada vefat eder,ve aynı yerde defnedilir.
________________________________________
MERHEM TÜRBESİ BATALLAR TÜRBESİ
Merhem Türbesi Müderris Mahallesi'ndedir Battallar Türbesi Delikli Taş ilçemiz Karaman Köyü Batallar Mahallesi Mezarlığındadır .
______________________________________
DOĞANLAR KALESİ
İlçemiz Karadonu Köyü hudutları içerisinde bulunan Doğanlar Kalesi'nin Paflagonyalılar tarafından M Ö 1100-700 yılları arasında yapıldığı sanılmaktadır .
Kale günümüze oldukça harap durumda gelen bu kalenin kalıntılarından üç ayrı bölümden meydana geldiği anlaşılmaktadır. Kalenin 120 basamakla çıkılan gözetleme kulesinin iki yanına da iki bölüm eklenmiştir. Moloz taş ve kesme taştan yapılmıştır.
M.Ö. 1100-700'lü yıllarda yapıldığı tahmin edilen birbirine birleşik üç kaleden oluşan, 120 basamaklı gözetleme kulesi olarak kullanılan bölümün batısında iki kale varlığı ile birlikte günümüze kadar ulaşmıştır.
________________________________________
İSTİKLAL YOLU
İnebolu sahilinden başlayıp sırası ile Küre - Seydiler - Kastamonu - Çankırı - Ankara'ya uzanan tarihi yoldur Bu yolu diğer yollardan ayıran özelliği ise Kurtuluş savaşı yıllarında İnebolu'ya deniz yolu ile gelen cephanelerin bir biçimde cepheye ulaştırmakta kullanılan yol olmasıdır O Günün şartlarıyla bu ancak kağnılarla olabilirdi Kastamonu insanına düşmüştü bu görev onlarda seve seve bu görevi yerine getirdiler Mustafa Kemal'in "Gözüm Sakarya'da; kulağım İnebolu'da" sözleri Kurtuluş Savaşı'nda İnebolu'dan yapılan cephane ikmalinin ve bu ikmalin yapıldığı İstiklal Yolunun ne kadar önemli olduğunu anlatmaktadır
1918 yılı sonlarında Anadolu hem karadan hem denizden işgal kuvvetlerinin kuşatması ve saldırısıyla karşı karşıya idi Türk toplumu, kendisini tarih sahnesinden silmeyi hedefleyen bu saldırılar karşısında çok güç durumdaydı Devletin merkezi olan İstanbul işgal edilmiş, ordu dağıtılmış, silah ve cephanelere işgal kuvvetlerince el konulmuştu Mustafa Kemal Atatürk, 1919 yılı baharında Türk milletinin kaderini değiştirecek bir mücadeleye girişti Amasya, Erzurum ve Sivas’taki çalışmaların ardından Ankara’yı merkez olarak belirlendi Türk milletinin daha ölmediğine bütün yüreğiyle inandı
Hayatta kalmanın mutlak bir “İSTİKLAL MÜCADELESİ” ile mümkün olacağını düşündü, bu fikre inandı, arkadaşları ile birlikte dünyanın beklemediği bir kurtuluş mücadelesini başlattı
Türk milleti savaş için en elzem ihtiyacı olan silahtan, cephaneden yoksundu Açlık bir şekilde giderilir ama silahsız, cephanesiz savaşılamazdı Bir savaşın silahsız cephanesiz kazanılması beslenmeyen bir vücudun hayatta kalması kadar zordu İşte Milli Mücadele bu şartlarda yokluklar ve yoksulluklar içinde başladı
Anadolu’da işgale uğramamış tek bölge Karadeniz, Anadolu’nun dışarı açılabileceği tek güvenli yer ise Kastamonu İnebolu Limanı idi .
Türk toplumunun yaşayabilmesi, mücadelenin başarıya ulaşabilmesi, İnebolu Limanından gelecek mühimmata bağlı idi Bu sebeple İnebolu- Ankara arasındaki bu yol Milli Mücadele için hayati bir önem taşıyordu
O dönemde güvenliği açısından tercih edilen bu yol aslında han, yağışlı havalarda çamurla kaplanan eski bir kervan yolu idi
İnebolu’nun büyük gemileri barındıracak bir limanı yoktu İnebolu açıklarına gemilerle gelen silah ve cephane, açıktan ve her türlü hava şartlarında kahraman demirciler tarafından kayıklarla İnebolu kıyılarına çıkarılıyordu Bu malzemeler Kastamonu’nun kahraman kadınları, yaşlıları ve çocukları tarafından çok zor şartlarda Ankara’ya taşınıyordu
O dönemde Anadolu’nun eli silah tutan erkekleri cephanelerde düşmana karşı çarpışıyorlardı Bu güzergahta yol alan nakliye kollarının ortak nitelikleri cephe gerisinde kalan çocuk , kadın ve yaşlılardan oluşması idi
İşte bu sebeplerden, İnebolu’dan Ankara’ya uzanan bu zorlu yola “İSTİKLAL YOLU” denilmektedir .
________________________________________
TARİHİ İKİÇAY KÖPRÜSÜ
Kurtuluş Savaşı'na Türk kadınının adını tarihe altın harflerle yazdıran Şehit Şerife Bacı'nın, Halime Çavuş'un, kağnısıyla İnebolu'dan Ankara'ya mermi taşırken kullandığı Kastamonu'nun Küre ilçesindeki Tarihi Köprüdür.
Kurtuluş Savaşı'nda İstanbul'da işgal güçlerinin denetimindeki depolardan kaçırılan silah ve cephanelerin teknelerle İnebolu Limanı'na getirildi, buradan da İstiklal Yolu'ndan kağnılarla Ankara'ya götürüldü.
İstiklal Yolu'nda, Küre'ye 6 kilometre uzaklıktaki Ersizlerdere mevkiinde bulunan, 1899'da yapılmış 50 metre uzunluğundaki İkiçay Köprüsü'nün cepheye silah ve cephane taşınan tek güzergah olan bu köprü, Kurtuluş Savaşı yıllarında en önemli geçiş yolu oldu. Şehit Şerife Bacı'nın, Halime Çavuş'un Cephane yüklü kağnıları bu köprüyü kullandı. Buradan taşınan cephane ve mühimmat, savaşın kazanılmasında büyük rol oynadı.
Ayrıca köprü, bütün erkekleri savaşa gidip hiç biri geri dönmediği için "Ersizlerdere" adını alan köyümüzün sınırları içerisinde olmasıyla da farklı bir değer taşımaktadır.